Korku ve kaygı çoğu zaman birbirine karıştırılan ama aslında oldukça farklı işlevlere sahip iki duygudur. Bu duyguları doğru anlamak ve çocuklarımızda nasıl ortaya çıktığını fark etmek, onlara daha sağlıklı bir şekilde eşlik edebilmemizin ilk adımıdır. Öncelikle korku ve kaygı arasındaki farktan bahsederek başlamak isterim.
Korku, anın içinde hissedilen ve gerçek bir tehdide karşı bizi korumak için o an ortaya çıkan bir duygudur. Örneğin, aniden yaklaşan bir köpek karşısında hissedilen korku, bedeni savunmaya geçirir.
Kaygı ise geleceğe yöneliktir. Gerçekleşmemiş olaylara dair belirsizlikler üzerinden işler ve bizi tetikte tutar. Örneğin, köpekten korkan birinin, sokakta bir köpek ile karışılacağı düşüncesiyle hissettiği duygu kaygı olarak adlandırılır.
Her iki duygu da aslında bizi korumaya yönelik işlevsel sinyallerdir:
- Korku, ani tehditlere karşı anlık bir savunma mekanizmasıdır.
- Kaygı, gelecekteki olası tehditlere karşı bizi hazırlıklı kılmak ister.
Çocukluk döneminde görülen bazı korkular, çocuğun gelişim sürecine uygun olarak ortaya çıkar. Bu korkulara gelişimsel korkular denir ve genellikle olağan ve geçicidir. Örneğin, 6 aylık bir bebeğin anne-babasından ayrılmaktan korkması gelişimsel olarak beklenen bir durumdur.
Kısaca aşağıda çocuğunuzun korku ve kaygılarına eşlik ederken dikkat edebileceğiniz bazı temel önerileri sıralamak istedim.
1. Önce kendi duygusal dengenizi koruyun.
Kendi duygusal dengenizi koruyabilmeniz çok önemlidir (Mümkünse önce kendinizi regüle etmeye veya regülasyonunuz bozulursa denge merkezinize geri dönmeye çalışın). Eğer siz de çocuğunuzla birlikte yoğun duyguların içine kapılırsanız, ikiniz de bu döngüde kaybolabilirsiniz. Oysa sakin kalabildiğinizde, çocuğunuzla ortak bir zeminde buluşabilir ve ona güvenli bir alan sunarak duygularını yatıştırmasına yardımcı olabilirsiniz.
2. Duygusunu yansıtın, aceleci olmayın.
Çocuğunuz yoğun duygular yaşadığında, aceleyle tepki vermek yerine ona nazik bir eşlikçi olmaya çalışın. Duygularına ayna tutarak, onları yansıtın: “Bu seni gerçekten korkutmuş gibi görünüyor.” gibi ifadeler kullanın. Çünkü anlaşıldığını hisseden bir çocuğun sinir sistemi yatışır ve mantıklı düşünmeden sorumlu olan beyin bölgesi yeniden devreye girer.
3. Hareket alanı tanıyın.
Çocuğunuzun duyguları yoğunlaştığında, ona hareket edebileceği bir alan tanımak önemlidir. Duygusal denge, hem hareket (aktivasyon) hem de dinlenme (deaktivasyon) ile sağlanır. Yani çocuğunuzun sakinleşmesine izin vermek kadar, enerjisini sağlıklı bir şekilde dışa vurmasına da alan açmak gerekir.
4. Somutlaştırmasına yardımcı olun.
Çocuğunuzun sakinleştiğinden emin olduktan sonra, “Seni ne korkuttu? Bunu bir resimle anlatmak ister misin?”
Seni ne korkuttu? Bunu bir resimle anlatmak ister misin?
gibi sorularla korkularını somutlaştırmasına yardımcı olabilirsiniz. İçinde tuttuğu duyguları dışa vurmasına destek olmak, korkusunu daha anlaşılır ve yönetilebilir hale getirir. Birlikte çizdiğiniz korkunun resmini komik bir hale getirebilir, karalayabilir ya da buruşturup çöpe atabilirsiniz. Bu, çocuğun korkusunu somut bir şekilde bedeninden uzaklaştırmasına ve kontrol hissini geri kazanmasına yardımcı olur.
Korku ve kaygı, çocuklukta gelişimin doğal bir parçası olabilir. Ancak bu duygular çocuğun yaşam kalitesini etkiliyorsa, uzun süredir devam ediyorsa, günlük işlevleri bozuyorsa veya sizin ebeveyn olarak nasıl destekleyeceğiniz konusunda kafanız karışıyorsa, bir uzmandan destek almak önemlidir. Çünkü çocuklardaki korku ve kaygı gibi duygular, genellikle daha derin ve gizli bir ihtiyacın yansıması olabilir. Bu tür duygusal reaksiyonlar, dışarıdan görünenin ötesinde, daha derin psikolojik dinamiklerin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Yani bazen korku ve kaygılar aslında buzdağının görünen yüzü olarak düşünülebilir. Unutmayın, çocuğunuzun duygularına şefkatle eşlik etmek, onun duygusal dayanıklılığı için güçlü bir yatırımdır.
Kaynakça:
Ebeveyn Webinarı, Klinik Psikolog İpek Ülkümen“Müsaitsen Bir Şey Soracağım – Çocukluk Çağı Korkuları” podcast, İrem Polat & Gizem Vatandost